28 Mayıs 2008 Çarşamba

Baskın’ın Sosyalizmi Memleket Sattırır!

Dinci gericilikle liberalizmin dansının en yüksek tempoda devam ettiği ülkemizde Yüksek Öğretim Kurumu’nun başına piyasacı ve gerici özellikleri aşikâr olan, NATO ve AB komisyonlarında uzun süre çalışmış ve ilgi alanları İslamiyet ve polis olan Yusuf Ziya Özcan’ın getirilmesinden sonra AKP’nin üniversitelere saldırısının yoğunlaşacağını belirtmiştik. Yusuf Ziya Özcan görevinin ilk ayını doldurduktan sonra misyonunu açıklamaya başladı ve katıldığı bir toplantıda üniversitelerin paralı olması gerektiğini ve herkesin üniversite okumaması gerektiğini söyledi. Bu açıklamanın sonrasında Yusuf Ziya Özcan başta yurtsever öğrenciler olmak üzere çeşitli kesimlerden tepkilerle karşılaşırken, eğitimin özelleştirilmesi konusunda YZÖ’yü destekleyenler kervanına seçimlere ‘sol’un bağımsız adayı olduğu iddiasıyla katılan Baskın Oran’da katıldı. Bildiğimiz gibi Baskın Oran önce olası bir seçimde AKP’ye oy vereceğini söylemiş daha sonrasında ise 22 Temmuz seçimlerinde ‘sol’un bağımsız adayı olduğunu ilan etmişti.

YÖK başkanının da Baskın Oran’ın da iddiası aynı: “Üniversiteler paralı olmazsa yoksul öğrenciler okuyamaz.” Bunun kulağa bir çelişki gibi geldiğini ancak üniversitelerin paralı olması halinde yoksul öğrencilere de kredi verileceğini ve bu sayede herkesin eğitim hakkına ulaşabileceğini iddia ederek, aslında üniversitelerin paralı olmasının sosyal adaleti geliştireceğini ve herkesin eğitim hakkına ulaşabilmesini sağlayacağını iddia ediyorlar. Bu iddiayı da dünyanın her yerinde üniversite eğitiminin paralı olduğu ve bunun aksinin mümkün olmadığı yalanını öne sürerek temellendiriyorlar. Sanırım öncelikle bu yalanı çürütmek gerekiyor. Sovyetler Birliği ve Küba gibi birçok alanda dünyanın en ünlü bilim adamlarını yetiştiren ve en büyük bilimsel atılımları gerçekleştiren bizim taraftan örnekleri bir kenara bıraktığımızda bile reel sosyalizmin var olduğu dönemde Avrupa ve hatta Türkiye de dahil olmak üzere dünyanın birçok yerinde üniversite eğitiminin ücretsiz olduğunu görürüz. Almanya ve benzeri ülkelerde bile üniversite eğitiminin paralı hale gelmesi son birkaç yıl içerisinde gerçekleşen bir saldırıdır.

Baskın Oran ve YZÖ’nün ortaklaştığı bir ikinci iddia ise üniversitelerin paralı olması halinde zenginlerin para ile okumak zorunda kalacağı ve bu sayede yoksul öğrencilerin eğitimi için kaynak aktarılacağıdır. Baskın Oran bu kamu üniversitelerinin paralı hale gelmemesi halinde bütün iyi akademisyenlerin vakıf üniversitelerine gideceğinden ve üniversitelerin başka finansman yolu olmadığından, devletin bunu karşılayamayacağından bahsetmektedir. Oysaki her yıl dış borç geri ödemesi adı altında Türkiye milyarlarca dolar dolandırılmaktadır. Sırf bu kaynak bile Yükseköğretim sisteminin finansmanına yeterlidir. Bunları bir kenara koysak bile üniversitelere ‘iyi niyetli’ olarak finansman kaynağı arayan Baskın Oran’a soracak birkaç sorumuz daha vardır. Yoksul öğrencilerin kredi alarak okumasını savunan Baskın Oran, bütçeden yükseköğrenime ayrılan payın önemli bir bölümünün Vakıf Üniversitelerine ayrıldığının farkında değil midir? Kamu üniversitelerinin araştırma kaynakları iptal edilmekte, araştırma görevlisi kadroları kısılmaktayken, bütçeden yükseköğretime ayrılan pay sürekli düşerken, hükümet vakıf üniversitelerine kolaylıklar sağlamanın yanı sıra bu üniversitelere finansman da sağlamaktadır. 2001-2002 öğrenim yılı içerisinde sadece on altı bin öğrencinin okuduğu 4 vakıf üniversitesine 12 trilyon lira hibe edilmiştir. Bunun yanı sıra üniversitelerin finansmanı için kaynak arama telaşına düşen Baskın Oran, Avrupa Araştırma Alanı Komiserliğine hükümetin yaptığı milyonlarca euroluk ödemenin karşılığında bunun çok küçük bir bölümünün Türkiye’deki projelere fon olarak geri döndüğünü ve başvuran projelerin %95’inin kabul edilmediğine de değinebilirdi mesela. Ama tabi Avrupa Birliği’ni bir demokrasi projesi olarak gören Baskın hocanın bunları dile getirmesinin onun açısından çok yakışık almadığı için unutmuş olsa gerek.
Yusuf Ziya Özcan’ın dile getirdiği ve son olarak Baskın Oran’ın desteklediği üniversitelerin paralılaştırılması saldırısının ne getireceğine biraz daha değinmek gerekiyor. Öncelikle söylemek gerekiyor ki bu bütünlüklü bir saldırıdır ve bir süredir devam etmektedir. Vakıf Üniversitelerinin devletten aldıkları imtiyazlarla ve hibelerle birlikte kurulmasıyla başlayan bu süreç bugüne kadar devlet tarafından kamu üniversitelerine ayrılan bütçenin azaltılması, kamu üniversitelerinin kadrolarının kısılması ve bu sayede birçok akademisyenin vakıf üniversitelerine gitmek zorunda kalması ile birlikte devam etti. Bugün bu saldırı yeni bir evreyi başlatmaktadır. Bu sürecin sonunda emekçi çocuklarına üniversite kapıları kapatılacaktır. Bir tarafta neredeyse taban puanla girilen vakıf üniversitelerinde tatil köyü keyfinde zengin çocukları üniversite okurken diğer tarafta yoksul çocuklardan başarılı bir azınlık yıllar boyunca geri ödemek zorunda kalacakları bir borç altına girerek üniversite eğitimi alma ihtimaline sahip olacaktır. Üniversitelerin paralı hale getirilmesi neo-liberal saldırının aşamalarından biridir ve binlerce insanın üniversite eğitiminden mahrum olmasıyla sonuçlanacaktır. Ancak bu sürecin bir diğer kritik noktası ise yaratacağı ideolojik tahribattır. Eğitimin bir hak olduğu toplum tarafından unutulacak ve alınıp satılan bir meta haline dönüşmesi kanıksanacaktır. Bununla birlikte üniversitelere kaynak bulma adı altında eğitimin özelleştirilmesi farklı nitelikler kazanacaktır. Örneğin sermaye kuruluşlarıyla üniversiteler direkt olarak bağ kuracaklardır ve bunun sonucunda üniversiteler sadece sermaye için çalışan ve toplumsal yarar gözetmeyen araştırma geliştirme kurumları haline geleceklerdir. Kar sağlamadığı için birçok bilim dalında eğitim verilmemeye başlanacaktır. (Tabi Baskın Hoca bunu Sümeroloji okuyacaklarına meslek okuluna gitsinler diye yorumlamaktadır.) Siyaset bilimi ve uluslar arası ilişkiler gibi bölümlerde akademik kariyer yapmanın tek yolu AB yada NATO fonlarından yararlanmak olacaktır ve bu sayede üniversiteler ilerici akademisyenlere kapılarını tamamen kapatacaktır. Bütün bunlarla birlikte eğitimin paralı olması sonucunda hem öğrenciler hem de akademisyenlerin topluma yabancılaşması gerçekleşecektir. Ailesinin parasıyla eğitim alan yada aldığı krediyi yıllar boyunca ödemek zorunda olan bir öğrenci para karşılığı eğitim aldığını düşünerek topluma karşı hiçbir sorumluluk hissetmeyecektir ve bu sebeple akademik çalışmalar toplumsal faydayı tamamen göz ardı edecektir.

Bugün üniversitelere karşı başlayan bu tasfiye ve özelleştirme saldırısını, TEKEL’in, Halkbank’ın ve diğer kurumların özelleştirilmesinden, Genel Sağlık Sigortası ile kazanılmış hakların tasfiye edilmesinden vs. ayrı düşünemeyiz. Gericiliğin liberalizmle dansı her alanda devam etmektedir ve şimdi de hedef tahtasına üniversiteyi koymuştur. Bu süreçte, dansa solcu makyajıyla eklemlenen liberallerle de hesaplaşmak bir zorunluluktur. Aksi takdirde Baskın Oran gibiler sol adına, sosyalizm adına nasılsa devlet küçülüyor diye özelleştirmeleri savunmaya, demokrasi gelecek yalanıyla Avrupa Birliği’ni savunmaya devam edeceklerdir. AKP’nin her alanda gerçekleştirdiği bu özelleştirme ve tasfiye saldırısına Baskın Oran gibilerinin katılması hiç şaşırtıcı değildir. Ancak bunların üniversitelerde sol adına konuşmasının ve kafa karıştırmasının önüne geçilmelidir.

Hiç yorum yok: